Hideo Kojima, bir kez daha sıradan oyun kalıplarının dışına çıkarak sahneye çıkıyor. Death Stranding 2: On the Beach, ilk oyunun tartışmalı ama özgün yapısını koruyor. Ancak yeni oyun hem teknik hem de anlatı açısından önemli adımlar atıyor.
Avustralya’nın uçsuz bucaksız topraklarında geçen bu yeni macerada olaylar, ilk oyundan yaklaşık bir yıl sonrasında başlıyor. Lou ile sakin bir hayat süren Sam, Fragile’ın beklenmedik ziyaretiyle yeniden yollara düşüyor. Basit görünen bir teslimat, Avustralya kıtasını kiral ağa bağlayacak zincirleme bir olaylar dizisine dönüşüyor. Kojima bu kez oyun temposunu geçen oyuna göre daha iyi ayarlamış . Hikâye, uzun ara sahnelerle değil, ara ara verilen molalar ve göstererek anlatan sahnelerle ilerliyor denebilir.
Yine de bazı bölümler “Kojima tarzı absürtlük” ile şaşırtabilir. Karakter kadrosu ise ilk oyuna kıyasla daha bağ kurulabilir bir yapıya sahip. Death Stranding 2 hâlâ özünde bir kargoculuk oyunu, ancak taşıma sistemi ciddi şekilde geliştirilmiş. Yeni tren hatları, zipline açı ayarlama özelliği, daha işlevsel araçlar ve ekipman yükseltmeleri sayesinde teslimatlar daha akıcı.
Ancak bu kolaylaştırma, bazı oyuncular için belki fazla basitleştirilmiş hissine sebep olabilir. Kojima, çevresel zorluklara kum fırtınaları, çığlar, oksijen yetersizliği ağırlık verse de çoğu durum kolayca aşılabiliyor. Yine de yeni maden bölgeleri, sosyal yardımlaşma sistemi ve oyuncular arası iş birliği, keşif sürecine taze bir soluk getiriyor. İlk oyunda görece geri planda kalan çatışma mekaniği, bu kez daha doyurucu.
İnsan düşmanlardan dev BT’lere, hatta mekanik tehditlere kadar genişleyen düşman yelpazesi bulunuyor. Plastik mermili tüfeklerden Sam’in kanıyla çalışan bumeranglara kadar uzanan geniş silah çeşitliliğiyle birleşiyor. Boss savaşları görsel ve mekanik açıdan tatmin edici olsa da genel zorluk seviyesi düşük tutulmuş. Decima Engine’in görsel gücü, Avustralya’nın farklı iklimlerini ve manzaralarını nefes kesici şekilde yansıtıyor.
Gece-gündüz döngüsü ve dinamik hava koşulları yalnızca görsel değil, oynanışsal etkilere de sahip. DualSense desteği, titreşimler ve uyarlanabilir tetikler ile oyun daha keyifli denebilir. Woodkid imzalı besteler ve lisanslı parçalari le sahnelerin duygusal tonunu kullanıcıya daha iyi hissettirmeye çalışıyor. Death Stranding 2: On the Beach, ilk oyunun fikirlerini daha rafine, daha ulaşılabilir ama hâlâ kendine has bir şekilde sunuyor.
Daha iyi bir tempo, karakterler, geliştirilmiş taşıma ve savaş mekanikleri, teknik geliştirmeler ve müzikler. Ancak ilk oyunu sevmeyenler için bu oyun bir anda bu seriye olan tüm bakışlarını değiştirmeyebilir. Kimi zaman felsefi, kimi zaman absürt, kimi zaman yorucu bir yolculuk sunuyor. Death Stranding 2. Kojima, “ipler” ile kurduğu bağların yanına “sopalar” ekleyerek hem duygusal hem de aksiyon dolu bir devam oyunu ortaya koymaya çalışmış gibi gözüküyor.
Death Stranding 2’nin kötü yanlarından bir ise Türkçe desteğinin kaldırılmış olması. Önceki oyunda Türkçe altyazı ile gelen oyun bu sefer Türkçe dil desteğini barındırmıyor. Genel olarak baktığımızda ilk oyunun üzerine geliştirmeler yapılan bir devam oyunu karşımızda.